Senden başka yar bilmem, ömür boyu gözüme,
Bak de yeter, bakarım, başım, gözüm üstüne
İster aşk denizine, ister hicran gölüne,
Ak de yeter, akarım, başım, gözüm üstüne
Yılda bir olsa bile seviyorum de hele,
Senden gelmişse eğer sefadır bana çile,
Yalnız kalbimi değil koca dünyayı bile
Yak de yeter, yakarım,başım, gözüm üstüne
Yeter ki sen bekle de, hiç kalır sabır taşı
Küçük bir umut bile olur gönül yoldaşı,
Razıyım ömür boyu gece-gündüz gözyaşı,
Dök de yeter, dökerim,başım, gözüm üstüne
Seni bu kadar sevmek yalnız benim günahım,
Hiç şikayet ettim mi, bir gün çıktımı ahım,
Bir elimde yüreğim, bir elimde silahım,
Sık de yeter, sıkarım,başım, gözüm üstüne
Biliyorum bu aşkın yalnız sensin galibi,
Her derdine razıyım, çıkmasın tek talibi,
Varsın yağmur yağmasın sen iste şimşek gibi,
Çak de yeter, çakarım,başım, gözüm üstüne
Tek söz etmem bu sevda vursa beni her yandan,
Tanrım beni korusun benden bıktığın andan,
Ne kadar sevsem bile bir gün olur dünyandan,
Çık de yeter, çıkarım,başım, gözüm üstüne
Biliyorum sevgilim, gönlünde yerim gurbet,
İster sılaya çağır, ister her gün sürgün et,
Sen mutlu ol birtanem, ben ömür boyu hasret,
Çek de yeter, çekerim, başım, gözüm üstüne
Bedirhan Gökçe
10 Nisan 2010 Cumartesi
Gamzelerim
Ben hüzünlerle sevdim şiirleri
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini.
Bedirhan Gökçe
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini.
Bedirhan Gökçe
Yarım Şiir
Sana yazdığım şiir yarım kalacak
Boynu bükük kalacak tüm sözcüklerim.
Sana olan sevgimi kalem duyacak,
Kağıt bilmeyecek canım sevdiğim...
Bedirhan Gökçe
Boynu bükük kalacak tüm sözcüklerim.
Sana olan sevgimi kalem duyacak,
Kağıt bilmeyecek canım sevdiğim...
Bedirhan Gökçe
Ne Çıkar?
Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar ?
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar ?
Bedirhan Gökçe
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar ?
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar ?
Bedirhan Gökçe
Felluce
Medeniyetin Felluce çağındayım.
Ne tarafa dönsem kan,
Baba uyan,
Ey uyuyan dünya uyan.
Çocuğundur artık kanayan.
Baba uyan, uyandır kardeşimi,
Kim bizi postallar altında ezen?
Bizi kirleten kim?
Saçından sürüklenen kardeşim nerede?
Nerde kayarken dilek tuttuğum yıldızlar.
Kirpiklerime yağan sabah güneşi.
Elimi uzattığımda dokunduğum gökyüzü, nerede?
Nerede, her hafta pazara giderken
Sımsıkı tutunduğum o nasırlı ellerin?
Rahmet mi bu yağan baba?
Yoksa azap mı?
Sanki bir kapı açılıyor düşümde,
Masalımın ilk çağından,
Kör bir kuyuya düşüyorum.
Güneşin imparatorluğundan,
Karanlığın zaferi çıkıyor karşıma.
Yarım kalan düşlerimde.
Masal yüzlü bebekler ağlıyor hala.
Filistin duvarında,
Çocuğuna sarılan bir baba,
Kudurmuş bir işgali,
Dünyanın beynine kazıyor.
Necef de, Bağdat da, Çeçenya da,
Bir çağ yanıyor baba,
Bir çağ yanıyor ve bir kez daha yıkılıyorum.
Ve bir kez daha adım kanlarla
Zulmün kitabına yazılıyor.
Böyle mi olmalıydı baba.
Bükülmeyen bileyin,
Taşlarla kırılmalı.
Adın teröriste çıkmalıydı.
Senin katilin aklanmalı.
Bir imparatorluğun
Nazar boncuğu Mostar, yıkılmalıydı,
Böyle olmamalıydı baba.
Böyle olmamalıydı,
İşgale karşı koymanın bedeli
Senin kapanan gözlerini seyretmek,
Olmamalıydı.
Baba uyan, ne olur uyan
Evladındır artık kanayan.
Haçlı seferlerinde hep,
Hep ben ölmeliydim öyle mi?
Doğudan, batıya,
Her mezara kendimi gömmeliydim.
Böyle miydi baba?
Oysa Tuna nehri kadar özgürlüktüm ben,
Dicleydim, Fırattım vatandım ben.
Bir avuç su, bir karış toprak,
Değildim ben.
Baba ne kaldı şimdi Felluce den?
O da yanıyor şimdi, Musul gibi,
Kerkük gibi, Filistin gibi.
Yanıyor sapan taşlarının,
suskun dilindeki ateşten.
Kimin olursa olsun artık,
Bu kanlı zafer.
Adını kim koyarsa koysun bu zalim çağın.
Eğer camide vuruyorlarsa yaralı bir babayı camiden.
Bu zulme alkış tutan,
Bu zulme sessiz kalan,
Herkes utansın.
Baba uyan, evladındır şimdi kanayan.
Ey bana büyük, kainata küçük dünya,
Sen yabancı değilsin çocuk ölümlerine,
Ana yüreğinin böyle göğüsten sökülmesine,
Şahitliğin taa Kızılderili kabuslarından.
Çok ağladığın olmuş zenci kölelerin,
Zincirli bembeyaz ellerine.
Sen onları da kurtaramamışsın ya.
Eyvah! Eyvah!
Şimdi, şimdi ne Mescid-i Aksa,
Ne Süleyman mabedi,
Hatırla,
Alnından vurulan Ramazan’ı
Bayrama yetişemedi.
Şu kan kusan ağzında,
Bayat bir şekeri bile çiğneyemedin.
Uyan baba, baba uyan!
Utan ey uyuyan dünyam utan,
Düşlerime daha turnalar girecekti.
Uyan! Utan! Utan.
Ne tarafa dönsem kan,
Baba uyan,
Ey uyuyan dünya uyan.
Çocuğundur artık kanayan.
Baba uyan, uyandır kardeşimi,
Kim bizi postallar altında ezen?
Bizi kirleten kim?
Saçından sürüklenen kardeşim nerede?
Nerde kayarken dilek tuttuğum yıldızlar.
Kirpiklerime yağan sabah güneşi.
Elimi uzattığımda dokunduğum gökyüzü, nerede?
Nerede, her hafta pazara giderken
Sımsıkı tutunduğum o nasırlı ellerin?
Rahmet mi bu yağan baba?
Yoksa azap mı?
Sanki bir kapı açılıyor düşümde,
Masalımın ilk çağından,
Kör bir kuyuya düşüyorum.
Güneşin imparatorluğundan,
Karanlığın zaferi çıkıyor karşıma.
Yarım kalan düşlerimde.
Masal yüzlü bebekler ağlıyor hala.
Filistin duvarında,
Çocuğuna sarılan bir baba,
Kudurmuş bir işgali,
Dünyanın beynine kazıyor.
Necef de, Bağdat da, Çeçenya da,
Bir çağ yanıyor baba,
Bir çağ yanıyor ve bir kez daha yıkılıyorum.
Ve bir kez daha adım kanlarla
Zulmün kitabına yazılıyor.
Böyle mi olmalıydı baba.
Bükülmeyen bileyin,
Taşlarla kırılmalı.
Adın teröriste çıkmalıydı.
Senin katilin aklanmalı.
Bir imparatorluğun
Nazar boncuğu Mostar, yıkılmalıydı,
Böyle olmamalıydı baba.
Böyle olmamalıydı,
İşgale karşı koymanın bedeli
Senin kapanan gözlerini seyretmek,
Olmamalıydı.
Baba uyan, ne olur uyan
Evladındır artık kanayan.
Haçlı seferlerinde hep,
Hep ben ölmeliydim öyle mi?
Doğudan, batıya,
Her mezara kendimi gömmeliydim.
Böyle miydi baba?
Oysa Tuna nehri kadar özgürlüktüm ben,
Dicleydim, Fırattım vatandım ben.
Bir avuç su, bir karış toprak,
Değildim ben.
Baba ne kaldı şimdi Felluce den?
O da yanıyor şimdi, Musul gibi,
Kerkük gibi, Filistin gibi.
Yanıyor sapan taşlarının,
suskun dilindeki ateşten.
Kimin olursa olsun artık,
Bu kanlı zafer.
Adını kim koyarsa koysun bu zalim çağın.
Eğer camide vuruyorlarsa yaralı bir babayı camiden.
Bu zulme alkış tutan,
Bu zulme sessiz kalan,
Herkes utansın.
Baba uyan, evladındır şimdi kanayan.
Ey bana büyük, kainata küçük dünya,
Sen yabancı değilsin çocuk ölümlerine,
Ana yüreğinin böyle göğüsten sökülmesine,
Şahitliğin taa Kızılderili kabuslarından.
Çok ağladığın olmuş zenci kölelerin,
Zincirli bembeyaz ellerine.
Sen onları da kurtaramamışsın ya.
Eyvah! Eyvah!
Şimdi, şimdi ne Mescid-i Aksa,
Ne Süleyman mabedi,
Hatırla,
Alnından vurulan Ramazan’ı
Bayrama yetişemedi.
Şu kan kusan ağzında,
Bayat bir şekeri bile çiğneyemedin.
Uyan baba, baba uyan!
Utan ey uyuyan dünyam utan,
Düşlerime daha turnalar girecekti.
Uyan! Utan! Utan.
Ali Ulurasba
Sokak Çocuğu
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Ana adı, ben sokak çocuğuyum abi
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran,
Çocuk varya o benim işte, o benim abi...
Sahi bir annem olmalıydı dimi
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün
Anneler nasıl okşardı çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kim bilir
Ana ha, bir anne çizebilirmisin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Ve yanına beni eklermisin abi
Tıpkı suluboya resimlerdeki gibi sımsıcak
Sahi abi senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni
Sahi sen hiç seyrettin mi aydedeyi bir köprünün altından,
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken,
Boşver...
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum hayata
Gel boyat ayakkabılarını
Boyatta resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımların
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Yokların varlığında tam göbek bağından hiç yakalandın mı hayata
Bir de bir de babam olmalıydı di mi?
Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun?
Nasırlı ellerinde şevkat arayacağım bir insan
Kimbilir, bayramlarda neler alır babalar çocuklarına
Unutmuşum, bayramlarınız da vardı sizin öyle değil mi, arifeleriniz
Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra
Oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba
Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar
Bir babam olsaydı belki yeterdi
Çocuk olurdum eskisi gibi, şımarırdım öylesine
Boşver abi...
Kimin neyine bayram, kimin neyine hediye
Baba kimin neyine abi
Sahi senin düşlerin vardır
Göremediğin rüyanın düşünü kurar mısın hiç
Ahmet bir düş görmüş geçenlerde
Köprü altında tanıştık, soğuk ve geç gelen bir gecede
Utanırken anlattı, anlatırken utandı.
Bir ip bağlamış gökkuşağına,
Bak ana diyormuş uçurtmamı gördün mü,
Ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları.
Ahmet'in düşü işte...
Bana düşlerini kiralar mısın abi,
Bedava boyarım ayakkabılarını,
Bana düşlerini, düşlerini abi
Boşver, boşver...
Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar,
En parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama
Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni,
Gazete manşetleri,
Üçüncü sayfa haberleri düşünsün,
İsimsiz bir damla gözyaşı düşünsün,
Sen beni düşünme, düşünme be abi...
Nasıl olsa ben,
olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum tüm kaldırımlara,
Olmasa da anne babası sokakların
Sokak çocuğuyum ben, sokak çocuğuyum...
Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde,
Ben sokak çocuğuyum abi,
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya,
İşte o benim, o benim abi, o benim abi...
Ali Ulurasba
Cilt no yok
Hane no yok
Ana adı, ben sokak çocuğuyum abi
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran,
Çocuk varya o benim işte, o benim abi...
Sahi bir annem olmalıydı dimi
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün
Anneler nasıl okşardı çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kim bilir
Ana ha, bir anne çizebilirmisin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Ve yanına beni eklermisin abi
Tıpkı suluboya resimlerdeki gibi sımsıcak
Sahi abi senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni
Sahi sen hiç seyrettin mi aydedeyi bir köprünün altından,
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken,
Boşver...
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum hayata
Gel boyat ayakkabılarını
Boyatta resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımların
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Yokların varlığında tam göbek bağından hiç yakalandın mı hayata
Bir de bir de babam olmalıydı di mi?
Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun?
Nasırlı ellerinde şevkat arayacağım bir insan
Kimbilir, bayramlarda neler alır babalar çocuklarına
Unutmuşum, bayramlarınız da vardı sizin öyle değil mi, arifeleriniz
Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra
Oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba
Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar
Bir babam olsaydı belki yeterdi
Çocuk olurdum eskisi gibi, şımarırdım öylesine
Boşver abi...
Kimin neyine bayram, kimin neyine hediye
Baba kimin neyine abi
Sahi senin düşlerin vardır
Göremediğin rüyanın düşünü kurar mısın hiç
Ahmet bir düş görmüş geçenlerde
Köprü altında tanıştık, soğuk ve geç gelen bir gecede
Utanırken anlattı, anlatırken utandı.
Bir ip bağlamış gökkuşağına,
Bak ana diyormuş uçurtmamı gördün mü,
Ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları.
Ahmet'in düşü işte...
Bana düşlerini kiralar mısın abi,
Bedava boyarım ayakkabılarını,
Bana düşlerini, düşlerini abi
Boşver, boşver...
Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar,
En parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama
Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni,
Gazete manşetleri,
Üçüncü sayfa haberleri düşünsün,
İsimsiz bir damla gözyaşı düşünsün,
Sen beni düşünme, düşünme be abi...
Nasıl olsa ben,
olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum tüm kaldırımlara,
Olmasa da anne babası sokakların
Sokak çocuğuyum ben, sokak çocuğuyum...
Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde,
Ben sokak çocuğuyum abi,
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya,
İşte o benim, o benim abi, o benim abi...
Ali Ulurasba
Ellerim Üşürdü
ellerim üşürdü ,üşürdüm.
şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim
seni düşünürdüm.
sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın
başka ülkelere sımsıcak.
ellerim üşürdü.
nikotin kokan ellerim üşürdü ve...
bir sigara daha yakardım.
şehir ıslanırdı duman duman.
çocuklar uyanmış olurdu
düşlerini kaybetmeden uykularından
benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda
asılı kalırdı gündoğumlarına.
ellerim üşürdü
ellerim üşürdü, donardı.
donardım teninin yokluğuna değince ve
bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi.
bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum hiçbir şeyin.
ellerim üşürdü, üşürdüm.
bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli geçmişim.
küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum. sonra denize karşı
kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı.
Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni.
ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna.
donardım. martılar göç ederdi,
demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz
yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından.
seni düşünürdüm. su olurdum, toprak olurdum, kuş olurdum ama
yaşam olmayı beceremezdim. sensizliğinde acemi bir ölümü karşılardım.
beceremezdim ölmeyi.
ellerim üşürdü,üşürdüm.
tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim.
kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim.
duvar duvar karanlık büyürdü içimde yollar,
ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak
adımlarım soluklarını arardı kayıp yollarda
sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız.
önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında
sonra bir pervane yanardı.
gözlerimin sırılsıklam aydınlığında
kanatlarına işlerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin.
sonbahar geçerdi, kar yağardı.
ellerim üşürdü üşürdüm
ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi
seni düşünürdüm..
Ali Ulurasba
şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim
seni düşünürdüm.
sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın
başka ülkelere sımsıcak.
ellerim üşürdü.
nikotin kokan ellerim üşürdü ve...
bir sigara daha yakardım.
şehir ıslanırdı duman duman.
çocuklar uyanmış olurdu
düşlerini kaybetmeden uykularından
benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda
asılı kalırdı gündoğumlarına.
ellerim üşürdü
ellerim üşürdü, donardı.
donardım teninin yokluğuna değince ve
bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi.
bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum hiçbir şeyin.
ellerim üşürdü, üşürdüm.
bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli geçmişim.
küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum. sonra denize karşı
kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı.
Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni.
ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna.
donardım. martılar göç ederdi,
demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz
yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından.
seni düşünürdüm. su olurdum, toprak olurdum, kuş olurdum ama
yaşam olmayı beceremezdim. sensizliğinde acemi bir ölümü karşılardım.
beceremezdim ölmeyi.
ellerim üşürdü,üşürdüm.
tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim.
kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim.
duvar duvar karanlık büyürdü içimde yollar,
ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak
adımlarım soluklarını arardı kayıp yollarda
sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız.
önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında
sonra bir pervane yanardı.
gözlerimin sırılsıklam aydınlığında
kanatlarına işlerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin.
sonbahar geçerdi, kar yağardı.
ellerim üşürdü üşürdüm
ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi
seni düşünürdüm..
Ali Ulurasba
9 Nisan 2010 Cuma
BEKLENEN
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Bir Gün Anlarsın
Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde kendiliğinden
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde kendiliğinden
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın
Ümit Yaşar Oğuzcan