26 Şubat 2010 Cuma
Yalnızlığa Alışmalı
Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
* * *
Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.
* * *
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kimse yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmayacak..."
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
* * *
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
* * *
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
CAN DÜNDAR
5 Şubat 2010 Cuma
Antik Kent
mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanık tarçın gibiydik
rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanırdı
birbirine bakan
tarihin ve otların
arasında
adı yoktu yaşadığımız şeyin
bir boşluk bile değildi bu
onca boşluğun içinde
yontulmamış birkaç harf
taşlar kadar tarihe kefil
günler gibi düşünülmeden akıp giden
otların gölgesindeki gece kadar derin
ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen
bir dönüş biletiyle kırıldı gece
kırıldı mevsim
kalakaldık
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kırık heykel parçaları dağılmış ten
zaman tarihe geri çekildi
kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.
Murathan Mungan
Sana Yakın
Bir dostun sıcaklığına
Öylesine
Yaslamak istiyorum ki başımı
Ya omzunu uzat sevgilim
Ya da telleri kopuk
Bir kemanı
Kanadının altına sığınacak
Bir kuş arayan
Eskimiş saçak gibiyim sensiz
Yada bütün balinalarının
Kıyıya vurup intahar ettiği
Bir deniz
Bir hitit çanağıyım
Toprağa gömülü
Ve sen
İlk kazısını yapan
Bir arkeolog ürkekliğiyle
Ellerinin arasına
Al beni
Tek dileğimdir çünkü benim
Sana yakın bir sunay akın
Sunay Akın
Naftalin
Eksik olan
bir yanı vardı aşkımızın
bir filminde
üç beş figüran dövüp
ata binmemesi
gibi cüneyt arkın'ın
Haberin olsun
vermedim eskiciye
yırtık ayakkabılarımı
nasıl ayrılırım ki onlardan
kapınızın önünde
az mı çıkarıp
giymiştim
Naftalinledim bende kalan yün kazağını
söylemiş miydim size
naftalin
ki güvelere karşı kullandığı
kimyasal silahıdır
anıların.
Sunay Akın
Görülmüştür
Ne yak
Mektubun ucunu,
Ne sevgini
Sayfalar dolusu
Dile getir....
Zarfı kapatırken yalnız,
Kuytu dudaklarını
Çokça değdir.....
Sunay Akın
Dudak Payı
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize
Sunay Akın
LAVINIA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia
Dün Sabaha Karşı
Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
Özdemir Asaf
2 Şubat 2010 Salı
...:::Gitmeliyim:::...
Sen benim ruhsatlı sevdam
Ben senin sevda keşin.
Ya sen varsın, yada sen!
Temmuz geldi, gitmeliyim.
Sen şiir olmuşsan, şiir sensizliktir artık
Çünkü yokluğuna kurşun işlemez
Nicedir gözlerim dalıp gider
Ekin tarlasında rüzgar nicedir sarı değil
Sessiz hüzünlerle yazılmış alnıma
Bir güneşin doğuşunu bekleyerek
Ve bir sevdanın dilinden türküler söyleyerek gitmeliyim
Temmuz geldi...
Babamın ismini verdim oğluma
Koçum benim..
Asi kartallar gibi rüzgarlı doruklarda
Ve kaçıp sana sığındığım geceler
Bütün gözlerim hatırımda
Kalbimde uçuşur en deli kuşlar
Yüreğim denizlenir bir şiirin koylarında
Akar boz bulanık seller içimde
Gözlerin gözlerimde direnir
Ellerin tutuşur elini tutsam
Sen çöl çiçeğisin umutlarımın
Ruhsatlı sevdamsın.
Seni sevmek yaşamaksa ben hiç ölmedim.
Temmuz geldi, gitmeliyim........
Masumduk çocuklar kadar
Acılarla olgunlaştık
Hayattan öğrendik ne biliyorsak
Bu yüzden öfkeliyim yaşanmamış günlere
Çünkü, bir hayat yetmedi seni sevmeye.
Yüzü cama dayalı bir çocuğun
Baba hasretiyle kaç gece bekledim seni.
Kırık bir cam parçasıyken gençliğim
Her gün biraz daha suskunken
Daha bir yorgunken her günden
Üzüm ekşisi bir yeşile cinasken gözlerin
Temmuz geldi, gitmeliyim...
Şarkılar söylerdin, bilinmez makamlardan
Şiirler dökülürdü yüreğinden
Gözyaşlarım mezesiydi hüzünlerinin.
Ya sana doymadan çekip gidersem
Artık, ipe dizip türküleri, tesbih yaparsın sapına
Son kuşlarda gidince, bir gökyüzü az gelir
Gizli bir yas gibi büyür sessizliğim
Ağaçta bir kuş yuvası olurum.
Yabancı gözlerle aynalardayım şimdi
Bir sen kaldın zulasında hayatın birde ben
Birde ayaklanmış öfkem...
Hem dünüm yeniktir sana, hem yarınım
Soframda bir kırmızı gül
Hastayken baş ucumda çorba, ütülü gömleğim
Ekmeğim, aşım, kadınım, can yoldaşım
Kundağım, mezarım, karım
Ve de sevmek kadarımsın
Derdimin tek anlayanı, yüreğimin güleç yanısın
Gün ışığım, gökkuşağım, deli kanımsın
Yürekliysen sende beni sev bu gece
Kunduramı bağlamayı öğrendiğim gün
Kendimi sevdiğim kadar..
Yaşamaksa seni sevmek
Ben hiç ölmedim.
Fatih Kısaparmak