Pages

27 Ağustos 2009 Perşembe

Halil İbrahim Sofrası - Barış Manço


İnsanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken

Elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken

Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına

Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok

Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına

Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok


Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına



Daha çatal bıçak kaşık icat edilmemişken

İsmail'e inen koç kurban edilmemişken

Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna

Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok

Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna

Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok


Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına


Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası

Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası

Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna

Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok

Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna

Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok


Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına


Ağzı açık gözü toklar buyursunlar baş köşeye

Kula kulluk edenlerse ömür boyu taş döşeye

Nefsine hakim olursan kurulursun tahtına

Çalakaşık saldırırsan ne çıkarsa bahtına

Halat gibi bileğiyle yayla gibi yüreğiyle

Çoluk çocuk geçindirip haram nedir bilmeyenler

Buyurun sizde buyurun

Buyurun dostlar buyurun


Barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa

Dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa

Sapa kulba kapağa itibar etme dostum

İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok

Sapa kulba kapağa itibar etme dostum

İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok

Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum

İçi boş insanların bu dünyada yeri yok

Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum

İçi boş insanların bu dünyada yeri yok

Bulutlar Adam Öldürmesin


Analardır adam eden adamı

aydınlıklardır önümüzde gider.

Sizi de bir ana doğurmadı mı?

Analara kıymayın efendiler.


Bulutlar adam öldürmesin.


Koşuyor altı yaşında bir oğlan,

uçurtması geçiyor ağaçlardan,

siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.

Çocuklara kıymayın efendiler.


Bulutlar adam öldürmesin.


Gelinler aynada saçını tarar,

aynanın içinde birini arar.

Elbet böyle sizi de aradılar.

Gelinlere kıymayın efendiler.


Bulutlar adam öldürmesin.


İhtiyarlıkta aklına insanın,

tatlı anıları gelmeli yalnız.

Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,

efendiler, siz de ihtiyarsınız.


Bulutlar adam öldürmesin.


Nazım Hikmet

Karıma Mektup



Bir tanem!
Son mektubunda:
-Başım sızlıyor
yüreğim sersem!-
diyorsun.
-Seni asarlarsa
seni kaybedersem,-
diyorsun,
-yaşayamam!-
Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yol sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki, sevgili,
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazım’a!
Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal!
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.



Nazım Hikmet

Hsretinden Prangalar Eskittim


Seni anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu

Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara.

Akan yıldıza.

Bir kibrit çöpüne varana.

Okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni...

Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini...


Ahmed Arif

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Bir Veda Havası


Vakit tamam!..

seni terk ediyorum.

Bütün alışkanlıklardan

Ve bütün sıradanlıklardan öteye,

Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.

Doymadım inan,

Kanamadım sevgine...

Korkulu geceleri sayar gibi,

Deprem gecesinde bir yıldız,

Birdenbire kayar gibi;

Ellerim kurtulacak ellerinden,

Bir kuru dal, ağacından

Çatırdayıp kopar gibi...

Aşksa, bitti...

Gülse, hiç dermedik.

Bul kendini kuytularda, hadi dal!

Seninle bir bütün olabilirdik...

Hoşça kal gözümün nuru,

Hoşça kal...


Vakit tamam!..

seni terk ediyorum.

Bu, kırık ve incecik

Bir veda havasıdır.

Tutuşan ellerimden

Parmak uçlarına değen sıcaklık,

İncinen bir hayatın yarasıdır...

Kalacak tüm izlerin hayatımda.

Gözümden bir damla yaş,

Sızlayıp resmine aktığında;

Bir yer bulabilsem keşke

Bir yer, seni hatırlatmayan;

Kan tarlası gelincik şafağında...

Ölümse, korktun.

Savaşsa, hep kaçtın...

Vur kendini kuşkularda, hadi al!

Sen bir suydun oysa,

Sen bir ilaçtın...

Hoşça kal canımın içi,

Hoşçakal...
Yusuf Hayaloğlu

Terketmedi Sevdan Beni...


Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Ahmed Arif

Akşam Erken İner Mahpushaneye


Akşam erken iner mahpushaneye.

Ejderha olsan kar etmez.

Ne kavgada ustalığın,

Ne de çatal yürek civan oluşun.

Kar etmez, inceden içine dolan,

Alıp götüren hasrete.


Akşam erken iner mahpushaneye.

İner, yedi kol demiri,

Yedi kapıya.

Birden, ağlamaklı olur bahçe.

Karşıda, duvar dibinde,

Üç dal gece sefası,

Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdadadır

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar koymağa hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,

Bense volta'dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.


Hiçbiri olmaz halbuki,

Geçer süngüler namluya.

Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti,

İlk nefeste yarılanır cigaram,

Bir duman alırım, dolu,

Bir duman, kendimi öldüresiye,

Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,

Ama akşam erken iniyor mahpushaneye.

Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,Çıldırasıya...



Ahmed ARİF